Yeni Malatyaspor'un başına geldiğinden beri gösterdiği performansla büyük dikkat çeken teknik direktör Erol Bulut, Goal Türkiye editörü Onur Özgen'e konuştu.
Erol Bulut: Sürekli günü kurtarmaya çalışıyoruz, neden böyle diye sormalıyız
Futbola bakış açısından ve taktik anlayışından söz eden Bulut, Türk futbolunun ise taktik açıdan çok zayıf olduğunu düşünüyor.
Birçok konuda kalıpların dışında fikirlere sahip olan Bulut ile yaptığımız röportajı keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
İlk devrenin son karşılaşması olan Bursaspor maçının ardından yönetimden beş transfer istediğinizi ve hedeflerinize ulaşabilmeniz için bunların mutlaka yapılması gerektiğini söylemiştiniz. Dört yeni isim kadronuza katıldı: Barış Alıcı, Yiğithan Güveli, Mustafa Akbaş ve Robin Yalçın. İsteklerinizin karşılandığını söyleyebilir miyiz?
Barış ve Yiğithan, paketin içinde bize gelmiş; genç, ileriye yatırım olarak alınmış oyuncular. Mustafa ve Robin’i sayabiliriz. Üç yabancı futbolcuyla daha takviye etmek istiyoruz takımı. Yönetim uğraşıyor, ama zaten bu konuda fazlasıyla geç kaldık. En kısa zamanda çözülmesini bekliyoruz.
Geçtiğimiz sezon merkez orta sahada gördüğümüz ikili Okechukwu Azubuike ve Aytaç Kara, geçen yaz takımdan ayrıldı. Bu transfer döneminde de takımın bir diğer önemli oyuncuları Sadık Çiftpınar ve Khalid Boutaib’i kaybettiniz. Yani bir stoper, iki merkez orta saha, bir santrfor; bir diğer deyişle takımın omurgası, altı ay içinde kayboldu. Bunu bir handikap olarak görüyor musunuz?
Yok, görmüyorum. Zaten şu anki konumumuz itibarıyla da her şey ortada. Benim futbol anlayışım ve vizyonum, daha farklı yönlerde. Bunu yavaş yavaş uygulamaya çalışıyoruz.
Geçen sene takımı kuran kişi ben değildim. Devre arasında almak istediğimiz oyuncuların bir kısmı gelmişti, onlar da – Doria ve Gilberto - ocak ayının sonunda alınabilmişti. O yüzden bu oyunculardan tam istediğimiz verimi alamadık. Ardından ayrıldılar. Bir başka deyişle onları yeni takımlarına hazırlamış olduk.
Bu sezon başındaysa Guilherme, Mitchell Donald, Danijel Aleksic, Ahmed İldiz, Erkan Kaş gibi istediğimiz bazı oyuncuları alabildik ve kafamızdaki oyunu yavaş yavaş kurmaya başladık. Nitekim şu an güzel bir durumdayız, üçüncü sıradayız. Ama bu yeterli mi? Hayır, değil. Çünkü ikinci yarı daha zor geçecek. O yüzden üzerine koymamız lâzım. Bunu da yeni gelecek takviyelerle birlikte başarmak istiyoruz. Çünkü Sadık ve Boutaib, aramızdan ayrıldı.
Sadık’ın yerine Mustafa’yı; Sulley Muniru’nun yerine Robin’i aldık. Bir de ön bölgeye üç futbolcu alma düşüncemiz var. Bunları gerçekleştirirsek, tahmin ediyorum ki istediğimiz hedefe yaklaşmış olacağız.
Yeni Malatyaspor'un 2017-18 sezonundan bu yana Süper Lig'de attığı 64 golün %34'ünde Khalid Boutaib'in doğrudan katkısı vardı (16 gol, 6 asist). Süper Lig'in ilk yarısında en fazla uzaklaştırma yapan oyuncu ise Sadık Çiftpınar’dı (121), aynı zamanda en az 40 ikili mücadeleye giren stoperler arasında ikili mücadele kazanma yüzdesi en yüksek isimdi (%72). Bu iki oyuncunun yerini doldurmayı düşündüğünüz oyunculardan aynı verileri mi bekliyorsunuz, yoksa farklı özelliklere sahip olmalarını istiyor musunuz?
Sadık savaşan, mücadelesi yüksek bir oyuncuydu. Fakat tabii ki her futbolcunun eksiklikleri var. Sadık’ın da oyun kurmakla ilgili sorunları vardı. Sol stoperde oynuyordu ve sol ayağını istediği gibi kullanamıyordu. Ama buna rağmen kendisini çok iyi geliştirdi. Onun yerineyse sol ayaklı Mustafa’yı aldık. Bu sayede sol stoperde oyun kurmak konusunda daha iyiye gideceğimizi düşünüyoruz.
Boutaib ise sadece bir forvet oyuncusu değildi. Savunmaya da müthiş katkı veriyordu. Verileri de ortada. Fakat yerine gole daha yakın, bire birde daha etkili olan bir forvet arayışımız var. Boutaib’in savunmadaki görevini artık orta saha oyuncularımız üstlenecek. Forvetimizin ceza sahasında daha iş bitirici olması gerekiyor.
İstediğimiz kanat oyuncularını da aldığımızda, arzu ettiğimiz seviyeye yavaş yavaş geleceğimizi düşünüyorum.
Okechukwu Azubuike, Khalid Boutaib, Fabien Farnolle, Mitchell Donald, Danijel Aleksic, Guilherme... Yeni Malatyaspor, yabancı transferlerinden az maliyetle maksimum performansı almayı nasıl başarıyor? Bunu iyi bir scouting yapılanmasına mı borçlusunuz? Erol Bulut, bu başarılı transfer operasyonunun neresinde yer alıyor?
İsmini saydığınız bazı oyuncular, geçen sezonun başında alınmış oyuncular. Azubuike zaten burada yükselmiş bir oyuncu. Oyun sistemimizin içinde ön plana çıktı. Farnolle, geçen sezonun son beş maçını iyi bir şekilde oynamıştı, bu sezon da müthiş devam ediyor. O da benden önce yapılan bir transfer.
Bu sezon yaptığımız transferlerde, evet, bizim katkımız oldu. Guilherme, Donald ve Aleksic, bildiğim oyunculardı. Bu oyuncuları geçen sezon devre arasında da istemiştim. Ama o zaman almamız mümkün olmamıştı. Altı ay sonra nasip oldu. Biz hep altı ay önce çalışıp, altı ay sonra alıyoruz futbolcuları (Gülüyor).
Hem benim izlediğim ve aklıma yazdığım oyuncular var hem de yardımcılarımın sürekli üzerinde çalıştığı oyuncular oluyor. Aynı zamanda menajerlerden gelen öneriler de oluyor. Bize uygun bir futbolcu olduğunda listemize alıyoruz, şartlar uygun olduğunda da geri dönüş yapıyoruz.
Ama elbette kolay olmuyor. Devre arası futbolcu almak zaten çok zor. Yine de iyi analiz edip, erken başlarsanız transfer çalışmalarına, istediğiniz sonucu elde edebiliyorsunuz. Geç kalınca fiyatlar da artıyor.
Bu sezon ligin 4. haftasında Konyaspor’a 1-0 mağlup olduğunuz maçın ardından şöyle demiştiniz: “Oyuncuları kanatlardan hücum etmeleri için uyardım, ama onlar sürekli topu merkeze attılar.” Merkez yerine kanattan hücum etmek, o maça ait bir hücum planı mıydı? Yoksa genel olarak oyuncularınızdan böyle bir talebiniz var mı?
Konyaspor’un oynadığı oyunla ilgiliydi. Merkezi iyi kapatan bir takım. Aykut Kocaman’dan kalan bir şeydi bu, şimdi de aynı şekilde devam ediyorlar. Bu yüzden onlara karşı kanatları kullanarak hücum etme amacımız vardı. Ama bazen futbolcular, antrenörün istediklerini sahada tam olarak uygulayamıyorlar. O gün de hep merkezden hücum etmeye çalıştık. Merkezden de basit hata yapıp, topu kaptırdığınızda, rakip en kolay şekilde sizin kalenize gelebiliyor. O maçta yediğimiz gol de bu şekilde gelmişti.
O maçta hoşuma gitmeyen bir performans vardı sahada. Ama hatalardan bir şeyler öğrenmek zorundasınız. O maçtan sonra da hatalarımızı düzeltebildik ve iyi bir gidişatımız oldu.
Ligde en az orta deneyen üçüncü takımsınız. Diğer yandan pas yüzdesinde de ligin sondan dördüncü takımı konumundasınız. Bu durum, takımınızdan istediğiniz hücum organizasyonlarının gerçekleşmesini zorlaştırıyor mu?
Sürekli kanatlardan hücum edip, orta yapmak zorunda değiliz. Bunun yerine topu kanatlara aktarıp, hızlıca yön değiştirip de pozisyon bulabiliriz. Ya da son çizgiye inip, ceza yayındaki oyuncularımızı topla buluşturma şansımız olabiliyor. Aynı şekilde maç kazanmak için topa her zaman sahip olmak da gerekmiyor. Bazı takımlar topa %70, %80 sahip oluyor; ama maçı kazanamıyor.
Bizim elimizdeki kadroya bakıp, ona göre hareket etmemiz lâzım. Biraz defansif bir oyun oynuyormuşuz gibi gözüküyor, ama ligin en fazla gol atan beşinci takımıyız. Bu yüzden bazı insanların, oynadığımız oyunu yanlış yorumladığını düşünüyorum. Defansif oynamıyoruz.
Oynadığımız oyunun, elimizdeki oyunculara göre düşünülerek yorumlanması gerek. Örneğin kanat oyuncularımızın daha hızlı ve bire birde etkili oyunculardan oluşmasını isterim. Zaten şu anda da ona yönelik transfer çalışmalarımız sürüyor.
Biz genellikle sahanın her bölgesinde kompakt durmaya çalışan bir takımız. Açık oynayabilir miyiz? Evet, oynarız. Ama o zaman sonuçlar da farklı olabilir. Kadrodan aldığınız verime bakmak lâzım. Biz bu şekilde en iyi verimi alıyoruz ve bu şekilde de devam edeceğiz.
Ligin en az gol yiyen takımı Başakşehir, ardından da siz geliyorsunuz. İki eski çalışma arkadaşı Abdullah Avcı ve Erol Bulut’un bu başarılarındaki sırları nelerdir?
2014’te Abdullah Avcı’yla Başakşehir’de çalışmaya başladığımızda, orada da ilk olarak savunma üzerine çalışıyorduk. Ardından yavaş yavaş hücumu geliştirdik. Başakşehir’in şu anki durumunda benim katkım çok büyüktür. Bu kesin. Antrenmanlarda oyun varyasyonlarını çizen ve uygulatan kişi bendim.
Abdullah Hoca’ya çok teşekkür ederim. Bana inanıp güvendi ve bu görevleri verdi. Ben de onu mahcup etmedim. Aynı zamanda o üç sene içinde kendimi de çok iyi geliştirdim. Yeni Malatyaspor’daysa ana sorumluluk bende olduğu için, kendimi çok daha rahat geliştirebiliyorum.
Başakşehir ile kıyaslamalara devam edersek; ligde topa en az sahip olan ikinci takım %44.8 ile Yeni Malatyaspor iken, ligin topa en fazla sahip olan takımının ise %59.3 ile Başakşehir olduğunu görüyoruz. Avcı’yla takımlarınız arasındaki bu zıtlığı nasıl yorumluyorsunuz?
Başakşehir’in 2014’teki başlangıç noktası, şu anki bizim durumumuz gibi.
Bunu da soracaktım.
Başakşehir şu an beşinci senesinde. Çok geliştiler, oyuncu kaliteleri çok farklı. Bu yüzden şu anda topa sahip olarak oyunlarını gerçekleştirmeye çalışıyorlar. En az gol yiyen takım onlar. Çünkü topa çok fazla sahip olup, topu iyi çevirdikleri ve rakibe vermedikleri için gol de yemiyorlar. Fakat topa çok fazla sahip olarak atabildikleri gol sayısı da 22. Biz ise 26 gol atmışız, dört gol daha fazla.
Biz 14 aylık bir takımız, henüz bir buçuk yıl bile olmadı. Dolayısıyla şu anda kompakt oynayıp, topun arkasına geçip, kaptığımız topları iyi değerlendirip gole gidiyoruz.
Maç kazanmanız için her zaman topa sahip olmanız gerekmiyor. Atletico Madrid’e baktığınızda da aynı felsefeyi görürsünüz. 7-8 yıldır aynı şekilde oynuyorlar. Juventus da aynı. Son Dünya Kupası’na gelelim; Brezilya eski Brezilya mıydı?
Asla.
Eskiden sürekli hücum ediyorlardı. Şimdi Almanya’nın eski kompakt oyununa döndüler. Almanya ise Brezilya’nın eski hâlini taklit etmeye çalışıp elendi. O yüzden kompakt oyunun ve geçiş hücumunun, günümüz futbolunda daha etkili olduğunu düşünüyorum.
Bir örnek daha vereyim: Başakşehir, Burnley ile UEFA Avrupa Ligi’nde karşılaştı. İstatistiklere baktığımızda, Başakşehir %70 topa hâkim olan taraftı. Burnley’nin hocası Sean Dyche’ın maçın ardından ne yorum yaptığını hatırlıyor musun?
Topa sahip olmanın fazla önemsendiğini, futbolda daha mühim şeylerin olduğunu söylemişti.
Evet. Kısaca “Skora bakın,” dedi.
Yeni Malatyaspor’u da Avcı’nın ilk dönemindeki Başakşehir’e benzetenler oluyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Olabilir. Çünkü az önce de söylediğim gibi, oradaki sistemin bu duruma gelmesinde benim çok büyük katkım var. Elbette benim ardımdan daha kaliteli oyuncular da geldi. Ama başlangıçta orada defansif anlamda oyunu nasıl kurguladıysak, şimdi burada da aynısını yapmaya çalışıyoruz. Başka bir yere gittiğimde de yine aynısı olacak.
Peki ileride daha farklı oyuncularla siz de başka bir oyuna geçiş yapabilir misiniz?
Öyle olması lâzım. Oyun kalitesini yükseltmek istiyorsanız, oyuncu kalitesini yükseltmeniz gerek. Bu gerçekleştiğinde oyun şeklinizin de değişmesi gerek. Hem hücumcu bir oyununuz olmalı, ama aynı zamanda savunma görevlerinizi de unutmamak zorundasınız.
Başakşehir’in şu anda yaptığı gibi. Neden en az gol yiyen takım onlar? Çünkü rakipleri topun peşinden koşup duruyor. Barcelona bu oyunun zirvesine sahip.
Düşük tempolu pas oyunu...
Evet. Önemli olan topu kaybettiğinizde ne yaptığınız. Pas oyunu oynayan takımlar, zaman zaman geniş alanda topu kaybettiklerinde sıkıntı yaşıyorlar. Yedikleri goller ya duran toplardan ya da geniş alanda kaybettikleri topların ardından verdikleri kontrataklardan oluyor.
Bizim de elbette hücum anlamında oyun kalitemizi yükseltmemiz gerekiyor. Topa daha fazla sahip olmalıyız ve basit pas hatası yapmamalıyız. İlk yarıda da en büyük sıkıntımız basit top kayıpları oldu. Birçok maçta rakip bizi çok fazla zorlamamasına rağmen bu top kayıplarının dönüşlerinde goller yedik. Bunları yapmamış olsak, şu an daha da iyi bir yerde olabilirdik.
Yeni Malatyaspor’un başına geçtiğinizden beri, ligde öne geçip de kaybettiğiniz tek bir maç yok. 22 maç, 18 galibiyet, 4 beraberlik... Müthiş bir istatistik bu. Nasıl açıklarsınız?
Kompakt oynadığımızdan dolayı. Futbolda daima kompakt oynamak zorundasınız. Sadece savunurken değil, hücum ederken de kompakt olmalısınız. Aksi takdirde topu kaybettiğinizde zor durumlara düşersiniz.
Birkaç gün önce verdiğiniz bir röportajda, “Büyük takım savunma futbolu da oynar, hücum futbolu da oynar. Bunu oynayamadığı için takımlarımız, Avrupa’da paket oluyorlar. Taktik olarak iyi değiliz,” diyorsunuz. Futbolumuz neden taktik olarak iyi değil?
Çünkü bizde herkes sadece hücum etmeye alışmış. Tamam da, iyi savunma yapamadığın zaman, dört gol atıp beş gol yiyeceksin. Sadece hücumla maç kazanılmıyor ki. O maçı kazansan da, sezon sonunda hedefe ulaşamazsın.
İyi bir defansa ihtiyaç var. İyi defansla Başakşehir’deki ilk iki sezonumuzda dördüncü olduk, üçüncü sezonumuzda da ikinci olup Türkiye Kupası’nda final oynadık.
Barcelona’yı ele alalım. Tamam, ofansif bir oyun oynuyorlar, topa çok fazla sahip oluyorlar, ama topu kaybettiklerinde de köpek gibi basıyorlar. Rakibi hiçbir şekilde çıkarmıyorlar. Önemli olan bu.
Biz bunu başaramadığımız için Avrupa’da varlık gösteremiyoruz. Piyasada yokuz. Çünkü sürekli günü kurtarmaya çalışıyoruz. Antrenörler olarak da neden böyle diye kendimize sormalıyız. Şu an Süper Lig’de taktik anlayışı Avrupa düzeyinde olan kaç takım var?
Çok sayamayız.
Takımlarımız taktik olarak üst düzeyde değil. Başakşehir, Yeni Malatyaspor ve Konyaspor, bu anlamda önde olan takımlar. Başka?
Aynı röportajda şöyle de diyorsunuz: “Genç takımdan oyuncu çağırıyorum. Taktik olarak dünyadan haberi yok. Türkiye'nin sorunu bu.” Bu sorunu nasıl aşacağız?
Altyapı antrenörlerinin, genç oyuncuları doğru hazırlamaları lâzım. Ben Almanya’da taktik anlayışı 11-12 yaşında öğrendim. Türkiye’deyse altyapıdan aldığım 20 yaşında bir oyuncu, sahada nerede duracağını bilmiyor. O zaman ben ne yapacağım? “Neden altyapıdan oyuncu alınmıyor?” deniyor. Alayım da, neyini alacağım? Oyuncunun kalitesi çok yüksek olmayabilir. Ama nerede duracağını, baskı yaparken rakibi nereye yönlendireceğini bilmesi lâzım.
Alttan bu şekilde gelmiş oyuncuya çok fazla bilgi yüklemeye çalıştığınız zaman da oyuncu dağılıyor. Her antrenmanda bu sıkıntıyı yaşıyorum. Sadece topa vurmakla, pas atmakla futbolcu olunmuyor ki. Pasın ardından nereye hareketlenilecek, neresi kapatılacak, bunları bilmek gerek.
Altyapılarda doğru çalışılmıyor. Hiçbir yerde çalışılmıyor. Altınordu’yu ve birkaç kulübün altyapısını ayrı tutuyorum. Dolayısıyla bu bir antrenör sorunu. Futbolculara altyapılarda verilen bilgi çok eksik. Sadece 5’e 2 ve çift kale maçla futbolcu yetiştirilemez.
Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş, eski jenerasyonun üç büyük teknik direktörü. Üçü de hücum futbolunu temsil ediyor ve Türk futbolunun özellikle uluslararası maçlarda daha özgüvenli oynamasında büyük katkıları var. Bir sonraki jenerasyon ise daha kontrollü ve dengeli bir oyunu tercih etmiş gibi görünüyor: Örneğin Abdullah Avcı ve Aykut Kocaman. Siz de kendinizi bu ikiliye daha yakın görüyor gibisiniz. Yanılıyor muyum?
Buna başkaları karar versin, ben bir şey söyleyemem. Ben takımımı günümüz futboluna uygun bir şekilde yönlendirmeye çalışıyorum: Kompakt oyun ve hızlı hücumla skora gidebilmek. Ama önümüzdeki yıllarda burada devam edersem, topa daha fazla sahip olup, daha etkili hücum edebilmemiz gerek. Bunu da çalışarak yapacağız.
Ama hiçbir zaman çok gollü karşılaşmaları sevmeyeceğim. 4-4 biten Sivasspor maçımız, herkes için müthiş bir maç olabilir, ama benim için değildi. Dört gol atmamız güzeldi, evet. Ama dört gol de yedik. Ben çok üzüldüm o maçta.
5-0 kazandığınız Trabzonspor maçının ardından da savunma vurgusu yapmıştınız.
Hugo Rodallega’nın 32. dakikada bir pozisyonu vardı. O golü atmış olsaydı, belki maç farklı gelişecekti. O pozisyonları vermemek gerekiyor. Elbette pozisyon verilebilir, kaliteli takımlara karşı oynuyoruz, ama detaylara dikkat etmeliyiz.
Terim, Denizli ve Güneş’in hücumcu karakterlerini, biraz da Türk futbolunun 90’larda altın çağını yaşamış olmasına bağlayabilir miyiz? Aynı şekilde bir sonraki jenerasyonun daha ihtiyatlı olmasını da futbolumuzdaki kalite düşüşüyle ilişkilendirebilir miyiz?
O yıllarda oyun 70 metrede, durarak oynanıyordu (Gülüyor). Kalite elbette vardı. Saydığınız üç teknik direktör de kendilerini geliştirdi, oldukları yerde kalmadılar. Çünkü oyun gittikçe hızlandı.
Erol Bulut’u izlediğinde heyecanlandıran takımlar hangileridir? Hangi antrenörler, kendisine ilham veriyor?
Atletico Madrid ve Juventus.
Şampiyonlar Ligi’nde de eşleştiler.
Evet. Diego Simeone ve Massimiliano Allegri’yi çok beğeniyorum. Oynattıkları futbolu ve sistemlerini yıllardır takip ediyorum. Gerçi sistem deyince herkesin aklına 3-5-2, 4-4-2 geliyor. Önemli olan futbolcunun sahada ne yapması gerektiğini bilmesidir. Yoksa diziliş çok da önemli değil. Oyuncu beş metre kaydığı zaman bütün diziliş değişir.
YORUMLAR